30 Ağustos 2009 Pazar

haketmek diye bir şey var mı gerçekten?

eskiden düşünürdüm, haketmek lazım diye, çalışmak lazım diye, fedakarlık lazım diye. ancak hem özel hayatta, hem iş hayatında aslında hiç de böyle bir dünya yok.

hak etmek için değil, ayakta kalmak için çalışmak ya da savaşmak zorundayız. aslında çalışarak hiç bir şeyi haketmiyoruz. bazı (bir çok) şeyler vardır ya sizindir ya değildir. mesela aile içinde eş anne baba kardeş sevgisi. hak edilen bir şey midir? ya da dostluk? ya da bir ünvan? bir mevkii?

ne kadar çalışırsan çalış, eşimin bana olan aşkını hak edemezsin. Anne ve babamın bana olan sevgisini de. ya da dostlarımın bana duyduğu güveni ya da çalışma arkadaşlarımın bana gösterdiği sevgi ve saygıyı. ya da aynı şekilde bir ünvanı bazen ne kadar çalışırsan çalış hak edemezsin. ben de seninkileri hakedemem zaten.

zira bunlar zaten birilerine aittir. sebebi bellidir. bu sebep aidiyet.

hiç kendi çocuğundan daha çok sevdiğin bir çocuk olabilir mi? ya da ne yaparsa yapsın, 30 yıllık dostunun sevgisi ve güvenini çok çalışarak 6 ayda kazanabilir mi kimse? ya da ne kadar iyi olursan ol, ne kadar çalışırsan çalış, yeni gelen genel müdürün ya da genel müdür yardımcısının 10 yıllık çalışma arkadaşının yerini doldurabilir misin?

peki kim kızabilir ki böyle bir şeye? kızmak neden? isyan neden? sen sadece çalıştın, hiç onun oldun mu bir yerlerde bir zamanda?

hak etmek diye bir şey yoktur arkadaşlar. sadece bize ait olanlar, bize uygun olanlar vardır, bizler de eğer yeterince şanslı ve doğru dürüst bir insan olabilirsek onlarla doğar, onlarla büyür, onlarla yaşarız. bütün çabamız gerçekten bize ait olan şeyleri haketme çabası olmalıdır aslında.

ama önceki yazılarımda bahsettiğim konu, aidiyet? peki böyle bir şey var mı? biliyoruz ki yok.

o zaman kendimizi de kandırmayalım. hiç bir şeyi hak ederek kazanmıyoruz, hiç bir şeye sahip değiliz. hiç bir kişi, başarı, ünvan, dost, aile, sağlık, vs ne bize ait ne de biz onları hak ederek kazandık.

Biz sadece bunlar olurken ya da yaşanırken oradaydık ve o sırada bir şekilde doğru şeyler yaptık.

hayatı kimileri tavlaya kimileri pokere benzetir ya, aslında ustalık bir yere kadar. zar gelmedi mi gelmiyor. ya da iyi bir el. eğer yeterince cesur değilsek fullas ile el kaybeder, eğer yeterince şanslıysak basit bir döper ile dünya para kaldırır ya insan.

önemli olan masada oturmaya devam etmek. parayı, krediyi tüketmemek, vaz geçmemek, rest çekmemek.

çünkü eğer yeterince oturursan masada ve hayatta kalabilirsen, uzun da sürse sonunda iyi bir el gelecektir. o el geldiğinde önünde yeterince para ve karşında da yeterince hazır birileri olursa o zaman masayı alıp kalkabilirsin.

aidiyet diye bir şey yok. bir şeyleri kazanmak için çalışmayın. sahip olduğunuz şeylerin hakkını vermek ve tadını çıkarmak için çaba gösterin. hayatınız boyunca mutlaka bir sürü başarı, bir sürü mutluluk, bir sürü fırsat çıkacak karşınıza. doğru zamanda doğru yerde olmaya ve bu fırsatlar yaşanırken bunların bir parçası olmaya çalışın sadece.

onlar zaten sizin, size geliyor, gelecek...

1 yorum:

  1. Aslında profesyonel hayat dediğin; bir sürü yazılı ve sözlü kuralın olduğu bir düzen, ancak bunlar sadece sahipsiz ya da gücü elinde bulunduranlara yakın olmayanlara uygulanırken diğerleri söz konusu olduğunda tüm kurallar esneyebiliyor, uygun koşullar yaratılabiliyor, yani dediğin gibi ait olmak lazım birilerine..

    YanıtlaSil