30 Ağustos 2009 Pazar

korku ve arzu

bir çok duygu var aksiyonlarımızı tetikleyen. aslında yaptığımız her şeyin sebebi bu duygular. peki nedir duygu? aslında vücut kimyasından ibaret.

bu duygu yığını arasından sıyrılan iki tanesi dikkatimi çekiyor ezelden beri. aslında tüm diğerleri de onlardan besleniyor, onlardan kaynaklanıyor: korku ve arzu.

nedir korku? neden korkar insan? aslında iki temel var; ilki bilmediği şeyler, ikincisi de kaybetmek. bilmediği şeylerin ve hatta can yanmasının bile arkasında kaybetmek korkusu var aslında. yani aslında tek. kaybetmek. "sahip olduğu" bir şeyleri kaybetmek.

parasını, ilişkisini, işini, sağlığını, annesini, babasını, kardeşini, saatini, prestijini, saygınlığını, güvenini, kolunu, bacağını, gençliğini, hayatını, rahatını...

bir sürü şey.

can yanması bile aslında kısa süreli bir şey. asıl korku bunun yaşandığı andan ziyade kalıcı olması veya bir süreliğine rahatını kaybetmek. kalıcı acılar, rahatsızlıklar ya da kayıplar. acı dediğin şey de aslında kayıptan geliyor.

peki nedir arzu? aslında sahip olmadığı şeyi arzular insan. bu bir nesne de olabilir, bir duygu ya da bir deneyim de. hatta aslında sahip olduğu bir şeyden daha fazla istemek te aslında yeteri kadar olmadığı için "sahip olmadığı" kategorisine girer.

sevgi ister, saygı, para, lego, film, dost, aile, güven, prestij vs.vs.vs.
"sahip olmadığı" şeyleri arzulamak.

işte iki temel duygunun ortak noktası: sahip olmak.

aslında hiç bir şeye sahip değiliz. evimizin tapusunda adımız bile yazsa, belki bir kiracı sürecek keyfini. ya da satacağız 10 sene sonra. aynı şekilde bugün anne baba derken yarın anne baba olacağız, öbürgün yine yalnız. ya para? en likit varlık değil mi? geldiği gibi gidiyor zaten. ne kadar çok olursa olsun. zaten tadını çıkarmadan ne işe yarar? bir sürü hikaye vardır bu tarz şeylerle ilgili. özel günlere saklanan değerli şeyler falan. bir yangın, bir deprem gelir alır götürür tüm varlığınızı. ya da bir hastalık?

halbuki hepsini, her şeyimizi sadece bir süreliğine yaşama şansı yakalıyoruz. hiç bir şeye sonsuza kadar sahip olamayız. rahat da sonsuza kadar sürmez. ne kadar zengin olursak olalım.

aile? bir gün gidecek, ölecek, ayrılacak.
dostlar? aynı şekilde, zamanla azalacağız sonbahardaki çiçekler gibi. sonraki sene yenileri gelecek am biz de olmayacağız.
sağlık? zaman zaten çaktırmadan ve acımadan en çok ondan götürüyor. gün gelecek göremeyecek, duyamayacak, yürüyemeyeceğiz.
diğer keyifler? hobiler? sağlık ve zamanla bir kenarda tozlanıp duracak ya da yok olup gidecek.

hayatta en değerli varlıklarım bunlar benim işte. peki hepsini kaybedeceksem bir gün, ne anlamı var?

işte bu yüzden bilmeliyiz aslında hiç bir şeye sahip olmadığımızı, olamayacağımızı. her şey geldiği gibi gidecek bir gün. anlam işte o "sahip olduğumuzu" zannettiğimiz süre bunun tadını çıkarmak, hakkını vermek. doyana kadar yemek ama patlamadan. sonsuzca sevmek ama yıpratmadan. müthiş çalışmak ama yıpranmadan, hayatın bize bahşettiği diğer güzellikleri ihmal etmeden. zira hiç biri bize ait değil ve bir süre sonra ait oldukları yere dönecekler. geldileri o evrensel yaşam enerjisine. hepsinin tadını çıkarmalıyız bokumuzla kavga etmek yerine.

eğer sahip olmak fikrinden vaz geçebilirsek, bizleri en çok yıpratan ve küçülten o korku ve arzulardan da vaz geçebiliriz. böylece korkularımızdan sahip olmak istediklerimize doğru kaçarken asıl değerli olan "o an" sahip olduklarımızın tadını çıkarabilir, yaşamın bize bahşettiği güzelliklerin hakkını verebiliriz.

vaz geçin arkadaşlar. "sahip olma" duygusundan vazgeçin ki korku ve arzularınız bitsin, cesur, yürekli ve hakikatli insanlar olarak hayatın bizlere bahşettiği güzellikleri henüz bizimle birliktelerken insan gibi yaşayalım.

daha önceki yazılarmdan birinde bajsetmiştim, eski bir uzak doğu öğretisine göre; evlerini bir sürü eşyalarla dolduran kişiler, maddi dünyaya fazlaca bağlanmış zavallı kişiler olarak görülür. onlar hayatın kendilerine verdiklerinden habersiz bir şeylerin peşinde harcanır giderler.

kazanılan her şey kaybedilebilir. ve aynı şekilde kaybedilen her şey kazanılabilir. önemli olan şu an yanınızda olanın, hayatınızda olanın tadını çıkarabilmek. gerçek özgürlük de buradadır işte. sadece bunu seçebilecek cesaret gerekiyor.

sahip olma sevdasından vazgeçmek yani...

2 yorum: